Avusturalya Aborjinleri
Avusturalya Aborjinleri

Avustralya Aborjinleri Kimdir?

     Avustralya aborjinleri, Avustralya’nın iki farklı yerli halkından biridir. Diğer Avustralyalı yerli topluluk, Torres Boğazı halkıdır. Uzun zamandır, Avustralya’daki bu iki yerli nüfusun modern döneme adaptasyondan ziyade, avlanma ve toplama ile hayatlarını idame ettirdikleri bilinmektedir.

     Üstelik, günümüzde insanlık tarihinin başına ait bu özelliği sürdüren tek kıta Avustralya’dır. Bununla birlikte, günümüzde bazı bilim adamları Aborjin halklarının, hem tarım hem de su ürünleri yetiştiriciliğinin erken uygulamalarına dair kanıtlar barındırdığını iddia ediyorlar. Bu bulgu, Aborjinlerin ve Torres Boğazı halklarının köklü fakat nispeten basit hayat anlayışı içeren tarihinin gelişime çok önceden açık olabileceği durumunu düşündürmektedir. Ayrıca, sosyal örgütlenmelerinin karmaşıklığı ve dini yaşamları ile teknolojilerinin göreceli basitliği arasındaki tezatlık, geleneklerine ilişkin soruları gündeme getiriyor.

Avustralya aborjinleri, Avustralya’nın iki farklı yerli halkından biridir.
Avustralya aborjinleri, Avustralya’nın iki farklı yerli halkından biridir.

     Bunların yanı sıra, erken tarihinde Avustralya Aborjin halklarının, aslen Güneydoğu Asya yoluyla şimdiki Malezya, Singapur, Brunei, Doğu Timor, Endonezya ve Filipinler üzerinden Avustralya’ya geldiği kabul edilir. 45.000 ila 50.000 yıl önce bölgeye yerleştikleri bilinmektedir. Kuzey Bölgesi’ndeki, Nauwalabila I ve Madjedbebe arkeolojik alanlarındaki araştırmalara dayanarak bazı bilim adamları, Avustralya Aborjinleri ve Torres Boğazı halkının çok daha erken, belki de 65.000 ila 80.000 yıl önce geldiğini iddia etmiştir. Her iki durumda da ilk yerleşimin, kara üzerinden gerçekleştiği çıkarımı yapılmaktadır. İlk yerleşim; Asya ve Avustralya arasında ortaklaşa uzanan kara köprülerinin olduğu, deniz seviyelerinin düşük olduğu bir çağda olmuştur. Ancak Bali ile Lombok ve Timor ile Avustralya kıtası arasındaki geçişler 200 km’den daha uzun mesafeler gerektirdiğinden deniz taşıtlarının kullanıldığı düşünülmektedir. Bu olay, dünyadaki en erken teyit edilmiş denizcilik faaliyetidir.


Aborjinlerin Kökenleri

     Avustralya’ya, tek ya da çoklu göç dalgaları olup olmadığı henüz kesinleşmedi. Ancak, son genetik kanıtlar ister tek bir heterojen göçten ister birden fazla dalgadan olsun, farklı etnik grupların var olduğunu gösterdi. Bununla birlikte, birçok bilim insanı artık Avrupa öncesi, popülasyonlarda geniş bir çeşitlilik olduğunu da kabul etti. Ayrıca, Murray Nehri üzerindeki bir grubun, farklı görünümlere yol açan bir kafatası deformasyonu yöntemi uyguladığı da iddia edildi. Avustralya halklarının, erken tarihi sayılabilecek bir dönemde, 13.500 ila 8.000 yıl önce; Tazmanya, deniz seviyesinin yükseldiği bir zamanda ada haline geldi. Böylece orada yaşayan, Aborjinleri anakaradan izole etti.

     Aborjinler, kıtanın jeolojik değişimleriyle asırlar boyunca bölgede varlığını sürdürdü. Geçtiğimiz 1.500-3.000 yıl içinde de, genel kıta düzeyinde başka önemli değişiklikler meydana geldi. Nüfus artışları, yeni habitatların kullanılması, daha verimli kaynak kullanımı ve değerli nesnelerde artış bunlardan bazılarıydı. Bununla birlikte, Avustralya Aborjinleri, kompleks sosyal davranışları çok daha erken gösterdi. 40.000 yıl önce kremasyon, 30.000 yıl önce kişisel süslemeler ve 10.000 yıl önce nesnelerin uzun mesafeli ticareti yapılıyordu. Bu bilgiler ışığında birçok araştırmacı, Aborjinlerin dünyadaki halklardan en uzun, derin zaman dilimlerinden birine sahip olduğunu öne sürdü.


Avustralya Aborjinleri Sosyokültürel Yapı

     Aborjinler, iki yüzden fazla farklı dili konuşuyordu ve çoğu Aborjin iki veya daha fazla dili biliyordu. Hem diller hem de insan grupları, bölgelerin uzantıları ile ilişkilendirildi. İnsanlar tarafından tanınmış, bölgedeki en büyük topluluklar Avrupalılar tarafından “kabileler” olarak anılan gruplardı. Kabileler olarak isimlendirilen bu gruplardan, bölgede şu ana kadar 500 adet yaşadığı varsayılıyor. Bu kabileler, yaşadıkları süre boyunca daha çok kendi içlerinde etkileşimde bulundular.  Aynı kültürel değeri paylaşan her kabile üyesi, diğer kabilelerle fazla ilişkili değildi. Kabilelerde ortak bir ulusal kimlik bilinci yoktu. Dil ve kabile arasında birebir ilişki olmadığı gibi, kültürel farklılıklar da ekolojik bölgeler ile yakından ilişkili değildi.

Avustralya Aborjinleri, avcılık ve toplayıcılıkla yakından ilişkili olduklarından yaşadıkları doğal çevreye son derece bağımlıydı.
Avustralya Aborjinleri, avcılık ve toplayıcılıkla yakından ilişkili olduklarından yaşadıkları doğal çevreye son derece bağımlıydı.

     Zaman içerisinde evrilen; dini faaliyetler, akrabalık, evlilik ve yayılma, kabileler arası bazı farklılara yol açtı. Ayrıca yaygın bilim anlayışına göre Avustralya Aborjinleri, avcılık ve toplayıcılıkla yakından ilişkili olduklarından yaşadıkları doğal çevreye son derece bağımlıydı. Bu da kabilelerin belli alanlarda mecburi olarak ayrı kaldığını gösteriyordu. Dingo adı verilen köpekleri evcilleştirmeleri dışında herhangi bir hayvancılık faaliyetleri bulunmuyordu. Bu sebeple nüfusu kaynaklarla dengeleme ihtiyacı, insanların çoğu zaman küçük yiyecek toplama gruplarına dağılmasına neden oldu. Ancak yılda birkaç kez, gıda kaynaklarına izin verildiğinde, büyük toplantılar düzenleniyor ve toplumun sosyal ve dini işlerinin çoğu, iki ila üç haftalık yoğun bir sosyal aktivite dönemi boyunca gerçekleşiyordu.


Avustralya Aborjinleri Sosyal Düzey

     Aborjin halkının, şefleri veya diğer merkezi sosyal, politik kontrol kurumları yoktu. Aborjin toplumları, çeşitli ölçülere göre hem hiyerarşik hem de eşitlikçi eğilimler sergilediler. Ancak, kuzeydoğu Arnhem Land, Bathurst ve Melville adaları, batı Cape York Yarımadası ve orta Avustralya’nın Aranda’sı gibi bazı bölgelerde güçlü liderlerin var olduğuna dair kanıtlar bulundu. Ayrıca kadınlar, erkeklerin gizli kutsal ritüel faaliyetlerinin özünden dışlanıyordu. Bununla birlikte, bir erkeğin kendi çabalarıyla dini konularda lider olmasını engelleyen hiçbir sosyal engel yoktu. Hem erkekler hem de kadınlar, ritüel bilgisi ve ritüeli yönetme veya gerçekleştirme konusundaki uzmanlık sayesinde prestij kazandılar. Kadınlar, çok daha nadir olsa da bir ritüel statü hiyerarşisine sahipti.

Avustralya Aborjinleri toplumun kurallarıyla bireysel uyumu sağlamak için büyük ölçüde etkili sosyalleşmeye ve özdenetim aşılamasına dayandılar.
Avustralya Aborjinleri toplumun kurallarıyla bireysel uyumu sağlamak için büyük ölçüde etkili sosyalleşmeye ve özdenetim aşılamasına dayandılar.

     Kadınlar, seçilmiş erkeklerden emir alıyorlardı. Bu düzenin sonucu olarak, bazı kadınlar kocalarıyla savaştı, kaçtı ve onaylanmamış evlilik dışı ilişkiler kurdu. Bu ve benzeri tüm durumlar, halk tarafından suç olarak nitelendirildi. Ölümler ve büyücülük uygulamaları da beraberinde faillerini büyük sonuçlarla karşı karşıya bırakıyordu. Avustralya Aborjinleri toplumun kurallarıyla bireysel uyumu sağlamak için; büyük ölçüde etkili sosyalleşmeye ve öz denetim aşılamasına dayandılar. Tüm bunlar da utanç duygularıyla pekiştirildi. Suçlular, dünyevi cezalardan ziyade seküler yaptırımlardan veya büyücülükten daha çok korkuyorlardı. İhlallere karşı, harekete geçme çağrısı yapıldığında, rol dağılımı ilgili akrabalık ilişkilerine bağlıydı. Örneğin, ağabeyler genellikle hatalı genç erkek kardeşlerin başlıca cezalandırıcılarıydı. Ancak aynı zamanda, yersiz bir saldırı durumunda onları savunuyorlardı. Bir yargı organı yoktu, ancak Murray Nehri’nin aşağısında, klan muhtarları ve büyüklerinden oluşan resmi bir konsey bulunuyordu. Genellikle, dini konumları ve kişisel enerjileri nedeniyle konseyi oluşturanlar yaşlılardı.

Dikkatinizi Çekebilir;  Dünyanın En Büyük Felaketleri Ve Doğal Afetler 🚨

Aborjinlerde Din

     Avustralya Aborjinleri, yaşam tarzlarının “Rüya gören” varlıkların yaratıcı eylemleri ve mirasları olan plan tarafından zaten emredildiğine inanıyorlardı. Bu yüzden misyonları, bu mirasın şartlarına uygun olarak yaşamaktı. Dolayısıyla halkta ilerleme kavramı yoktu. Onlar için var olan her şey, efsanevi geçmişte tüm zamanlar için sabitlenmişti. Yaşamlarının sürekliliğini garanti altına almak için “Rüya Görme” yasasına uymak ve fiziksel ritüelleri doğru bir şekilde yerine getirmek idi.

Avustralya Aborjinleri, yaşam tarzlarının “Rüya gören” varlıkların yaratıcı eylemleri ve mirasları olan plan tarafından zaten emredildiğine inanıyorlardı.
Avustralya Aborjinleri, yaşam tarzlarının “Rüya gören” varlıkların yaratıcı eylemleri ve mirasları olan plan tarafından zaten emredildiğine inanıyorlardı.

     Bu yasa ve dünya görüşü, manevi güçlere insan aklından ve bilgiden daha fazla öncelik veriyordu. Üstelik Aborjinlere göre onlar, ruhani güçlerin varlığının ve gücünün kanıtlarıyla çevriliydi. Bulundukları bölgedeki manzaranın kendisi, “Rüya Görme” gerçekliğinin baskın bir temsiliydi. Onların gündelik faaliyetleri büyük ölçüde yaratıcı varlıklarınkinin yeniden canlandırılmasıydı. Bu anlayışı yalnızca gündelik yaşam ile değil ritüellerle de benimsiyorlardı. Ritüeller dışında, erkeklerin kadınlara, yaşlı erkeklerin genç erkeklere üstün haklarına rağmen insanlar kişisel özerkliklerine çok değer veriyorlardı. Öyle ki başka insanların bunu reddetme ya da azaltma girişimlerine öfke ve şiddetle tepki verme eğilimindeydiler.

Totemik İnançlar

     Totemik inanç sistemleri aracılığıyla, bireyler ve gruplar hem doğadaki şeylere hem de manevi alemin tüm güçlü varlıklarına birçok farklı şekilde bağlıydı. Totemik inançlar, Avustralya Aborijnleri arasında benzer inançlara mensup başka toplumlara nazaran daha fazla detaylandırılıyordu. Totemizm onlar için; ahlaki ve sosyal bir düzen olarak görülen evrenin bir temsili, insanlığı ve doğayı tek bir kurumsal bütün olarak gören bir dünya görüşüydü. Onlar için Totemizmi oluşturan semboller; insanlar ve efsanevi varlıklar arasında hem kişisel hem de sosyal ara bağlantılar sağlıyordu. Totemizmin önemi, “Rüya Görme” ve manevi alemden yayılan muazzam güçlere doğrudan ulaşmanın altında yatıyordu. Ayrıca, onlara varoluşlarının benzersiz bir açıklamasını yapıyordu.

Totemik inançlar, Avustralya Aborijnleri arasında benzer inançlara mensup başka toplumlara nazaran daha fazla detaylandırılıyordu.
Totemik inançlar, Avustralya Aborijnleri arasında benzer inançlara mensup başka toplumlara nazaran daha fazla detaylandırılıyordu.

     Bir yıl boyunca, özellikle erkekler tarafından dini faaliyetler sık sık gerçekleştiriliyor, planlanıyor ve tartışılıyordu. Eş zamanlı olarak, yerel kaynakların kullanımı gibi konular ele alınıyordu. Aborjinler dini yaşamlarını, yüksek bir heyecan ve gerilim atmosferinde yürütüyorlardı. Çoğu büyük dini ritüeldeki ana roller, erkeklere ayrılmıştı. Ancak, kadınların da birçok dini faaliyette önemli rolleri vardı. Çocuklar, ritüellere katılım sağlıyordu. Büyük Sandy Çölü gibi bazı bölgelerde kadınların kendi gizli kutsal ayinleri ve nesneleri vardı. Yeni ritüeller her zaman oluşturulur veya diğer gruplarla değiş tokuş edilirdi. Bu yayılma, politikası dini hayata oldukça önemli bir dinamik unsur ekliyordu.

Aborjinlerin Diğer Toplumlarla Etkileşimi

     Endonezya takımadalarından denizde dolaşan, Makassarlı tüccarlar, Çin‘e ihraç etmek üzere deniz hıyarı hasadı yapmak için 1700’lerden bir süre önce Arnhem Land’e düzenli ziyaretler yapmaya başladı. Bu ziyaretlerin Avustralya Aborjinleri üzerinde güçlü bir etkisi oldu. Kuzeydoğuda, Cape York Yarımadası’nda Yeni Gine‘den gelen Papualı ziyaretçiler de hal üzerinde kültürel yansımalar bıraktı. Yaylar ve oklar, sığınak kanoları, maskeli ritüel dansları ve davul kullanımı Aborjinlerde görülmeye başlandı. Yine de bu etkiler, kıtanın geri kalanına nüfuz etmedi.

     1788’de İngiliz gelişi, Aborjin halkının özerkliklerine ve kıtanın tartışmasız mülkiyetine mal oldu. Bu durum onları, yeni gelenlere uyum sağlamak için mücadele ederken sürekli uzlaşmaya ve değişime zorladı. İlk temaslar genellikle geçici ve dostçaydı. Fakat kısa süre sonra sömürgeciler ve yerel Aborjin halkları arasında sürtüşme gelişti. İletişim çok azdı ve kültürel uçurum çok büyüktü. Avrupa yerleşimi iç bölgelere yayılmaya başladığında, Aborjinlerin toprak kullanım hakkı ve ekonomik faaliyetlerle ilişkisi yok olmaya başladı. Avrupalılar, Aborjin halklarını, kültürlerini tamamen olumsuz terimlerle tanımlayarak onları doğa üzerindeki parazitler olarak görüyorlardı.

Endonezya takımadalarından denizde dolaşan, Makassarlı tüccarlar, Çin'e ihraç etmek üzere deniz hıyarı hasadı yapmak için 1700'lerden bir süre önce Arnhem Land'e düzenli ziyaretler yapmaya başladı.
Endonezya takımadalarından denizde dolaşan, Makassarlı tüccarlar, Çin’e ihraç etmek üzere deniz hıyarı hasadı yapmak için 1700’lerden bir süre önce Arnhem Land’e düzenli ziyaretler yapmaya başladı.

     Bazı bölgelerdeki Avustralya Aborjinleri buna karşı çıkmaya çalıştı. 1880’lere kadar “zorla pasifleştirme” döneminde çok sayıda Aborjin insanı öldürüldü. Bir kısmı da sınır yerleşim yerlerinde kendi başlarına kalmaya terk edildi. Ölen ve sürülenler dışında kalanlar işçi olarak kullanıldı. Çatışmalar dışında hastalıklardan da birçok Aborjin hayatını kaybetti. Artan insani kaygılar ve sınır aşırılıklarına verilen tepkiler Avustralya kolonilerinin, Aborjin halklarının bakımı ve korunmasına ilişkin 1856’da Victoria’da başlayan yasaları geçirmesine yol açtı. Yasalar çerçevesinde onlara giyecek ve yiyecekler verildi. Fakat en sonunda yine bu yasalar, Aborjin halkının yaşamları üzerinde kolonilerin uyguladığı çok daha fazla kısıtlama ve denetimle sonuçlandı.

Avustralya Aborjinleri 21. Yüzyılda Ne Durumda

     Aborjin halkı, uzun bir süre doğal çevresinde uzak tutuldu ve bu nedenle avlanma ve toplanma yoluyla hayatta kalamadı. Hayatta kalanlar gelişmekte olan kolonilerde inanılmaz bir yoksulluğa maruz kaldı. Zorunlu uyum, hem maddi hem de kültürel yoksullaşmayı gerektirdi, ancak başka hiçbir alternatif yoktu. Çoğu kabile, sınır yerleşim yerlerine çekildi veya zorla yerleştirildi. Büyük Sandy Çölü’nden son birkaç göçebe grubun yerleşim yerlerine taşınmasıyla sınır dönemi, 1960’larda sona erdi. Geleneksel yaşamları, güneybatı, güneydoğu bölgelerinin çoğunda yaşayan bir gerçeklik olarak var olmaktan çıktı. İlerleyen süreçte, 21. yüzyılın başında, kültürel canlanmaya güçlü bir vurgu vardı.

     Orta ve kuzey bölgelerde geleneksel yaşam, değiştirilmiş bir biçimde olmasına rağmen hala devam ediyordu. Daha uzak bölgelerde, Avustralya Aborjinleri Avrupa kolonizasyonundan önceki gibi, ancak özellikle hukuk ve düzen konularında dikkate değer değişikliklerle yaşamını sürdürüyordu. 20. yüzyılın sonlarında, Avustralya hükümetine özür dilemeleri için yapılan çağrılar arttı. Hükümet onlarca yıldır böyle bir açıklama yapmaya direndi, ancak Şubat 2008’de Başbakan Kevin Rudd, Aborjin halkına geçmişte kötü muamele gördükleri için resmi bir özür yayınladı.


Kaynaklar;

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen adınızı buraya girin